"senden sonrayı sevemedim canım benim, ardından kimselere çözülemedim kalmadı kederimi yüklenecek kelimeler ben miyim bu aynadaki, bendeki izin mi?"
İnsanın sevdiği birisinden ayrılması ne kadar zor değil mi? Serdar Keskin'in
ardından isimli bir parçasının sözleri bunlar. Geçen hafta çarşamba gecesi
otobüs durakları programım da çalmıştım hatta ve hatta o programın playlisti o kadar güzel olmuş ki bir haftadır aralıksız her gün bir yerlere giderken mp3 playerda dinliyorum. Evet bazen güzel şeyler yapabiliyorum :P
Canım sıkılıyor bu ara hepten, hayatın bana gülmediği bir dönemdeyim. Gerçi gülüyor olabilir ama halime gülüyordur kesin. Önüm o kadar karışık karmaşık ki, yarınımı göremiyorum diyebilirim.
Tabi bu günler de geçicek ama işte sıkıyor cidden.
Geçen hafta 3 günlüğüne foçaya gittim, evde tadilat işleri vardı. Bahane ile arada dalışta yaparım diye düşündüm. Hava cidden süperdi. Dümdüz bir deniz, sonsuz mavilik.
Foça'yı seviyorum.. :) İki gün boyunca yarın dalarım yarın dalarım derken en sonunda hava bozmaya başladı. Gerçi hep derim "nerede hareket orada bereket". Dalgalı havada denize giren insan çok olmuyor. Ee balıkçılar da çıkmıyorlar ağ atmaya. O nedenle balıklar daha rahat oluyorlar. Akşamüstü dalgaların ve rüzgarın şiddetini arttırdığı bir sırada yola koyuldum. Araziden aşağıya bol dikenli ve bol çalılı bir yoldan indim.
Hazırlanıp suya girdiğimde de bütün o 3 günün yorgunluğu resmen kayboldu. Ben suya girince kendimi unutuyorum ya. Hayattan kopuyorum. Bambaşka bir dünya kapılarını açıyor sanki bana. Dalışın ilk başlarında burun kısımlarında indiğim bir bankoda, ufak sinarit palazlarını
gördüm. Bu güzel bir haberdi. Demek ki büyükleri de var. Biraz dolaştım bu sırada bir sargoz, bir karagöz, bir kefal vurdum. İri taşların döküldüğü bir yere geldim. Sinarit vardır buralarda derken taş altında bir eşkina gördüm. Taşa girdi ben dibe yanaşırken, hangi taşta acaba diye bakınırken, taşın diğer ucundan kafayı çıkartması ile şişe geçmesi bir oldu.
Dalışa devam ederken geçen iri sinariti vurduğum taşların oraya geldim. Yaklaşık olarak aynı kayalara yattım ve gizlendim. Nefesim iyi fakat taşın konumundan sağımı veya solumu göremiyorum. Sadece şişin ucu ve önüm gözüküyor. Derken sargozlar geçmeye başladı. 1 sargoz, 1 karagöz, 1 sargoz. İşte!! Sinaritt.. Bu ufakmış, bu da ufak. :) Sanki fener alayı gibi önümden sıra sıra geçiyorlar. Tam iri gelmeyecek heralde diye düşünürken fotoğraftaki arkadaşı meraklı meraklı yanaşırken gördüm. Mesafeli fakat tüfeğime güvendiğim için atışımı yaptım.
Sinarit darbeyi yiyince şişle birlikte dönmeye başladı. Sonra kendisini bir taşın içine sokmaya çalıştı. Allah için kuvvetli hayvan. Tüfeğin markarasını tırrr sesiyle açıyor. Ben bu sırada tekrar nefeslenmek için yukarı çıktım. Tekrar indim 17 metre. Taşın ağzında duruyor. Aldım ve yukarı çıktım. Çok güzel bir balık sinarit. Şükürler olsun ki avlayabiliyoruz ve görebiliyoruz. O kadar güzel renkleri var ki. Resmen denizlerin kralı gibi. Parıl parıl. Sonrasında geri döndüm ve dalışı sonlandırdım.
Önümüzdeki hafta Datçaya bir haftalığına dalışa gitmeyi planlıyorum. Eğer ki gidersem bol bol balık hikayeleri ile dönerim :)
Son olarak beni okuyan, yorum yapan, mesaj atan tüm herkese teşekkür ederim. Sizlerden tepkiler almak çok güzel bir şey. Teşekkürler..
Not: 1) En üstteki fotoğraf Bostanlı Alsancak vapurunda bu hafta çektiğim bir fotoğraf.
2) Sağda gördüğünüz de dün gece Zirvede
güneş yanığı olan penguen (Tevfik) in çektiği bir foto. Ellerine sağlık teşekkürler